24 Ağustos 2010 Salı

Az Geldik...


Gözlerimi henüz açmıştım ki…
Bir nefes… bir nefes diledim o an,kalbimi yeniden hissedebilmek için… gökyüzüne bakıp da göremediğim an anladım kayıp gittiğini ya da sönmene sebep ben… ne anlamı vardı ki, sen yoktun ve ben hala seçebiliyordum renkleri… Ankara gibi olsun istedim o an görebildiğim her şeyi; gri…
Şimdi aynanın karşısında sana bakıyorum gözlerimden; tüm maskelerimi çıkarmış… Haklıydın, haklıydım hatta herkes haklıydı ama değişmiyordu skor işte; yenilgini hazmedemezken mağlubiyetim bir ak daha eklemişti çoktan; kumrallığını yitirmeye yüz tutmuş saçlarıma…
Bir şarkıydın, bir şiirin adı oluyordun, tuşları isminin harflerinden ibaret bir daktiloydun ve gidenler kervanında bir Seferi... Hiç bakmadın ardında sürüklenen beni… dizlerim acıyordu, göğsüm acıyordu, gözlerim tozla doluyordu ve göz kapaklarım bir bataklığa dönüşüyordu… Yüzümdeki çizgiler şimdi birer ark oldu ardından yağan yağmurların yarattığı sellerden…
Durma ne olur, olabildiğince büyük adımlar at ve bakma sakın ardına ki o güzel gözlerin görmesin yarattığımız eserimizi; yalnızca kanla karışık yağmurlar altında görülebilen…
İsimlerimizin baş harflerinden doğuyordu tüm kutsal kelimeler; Aşk gibi… gel gör ki “Az” geldik Aşkı anlamaya…
Hoşça kal…