16 Mayıs 2011 Pazartesi

Bir Yanım...

İklimlerden yağmurları sevdim en çok
Gök soyunup, ıslak poyrazların ezgileriyle doğarken denizler
Ve zaman zaman beyazlara bürünürken karaların
En çok papatyalardan yaptığım taçlar yakışıyordu sana
Hangim olduğunu bilemesem de bazen
Bir yanım hep sen kaldı…
(Lizbon/Portekiz…)

Alnımdaki çizgilerden yollar çizdim önce
Sonra o yollarda yürümek için sebepler doldurdum heybeme
Elimi her daldırdığımda heybeme; zaman bir sebebimi eskitmiş oluyordu
Gözlerimin renginde bir sebeptin sen
Hangim olduğunu bilmesem de bazen
Bir yanım hep sen kaldı…
(Barselona/İspanya…)

Yüzleşmek zor geliyor şimdi çocuk olmadığım gerçeğine
Sonra bir ezgi yayılır saçlarıma düşen aklardan
Her telinde bir nağme… biraz beyaz biraz da gözlerinin karası
Hangim olduğunu bilmesem de bazen
Bir yanım hep sen kaldı…
(Lizbon/Portekiz- Ankara’dan Diyarbakır’a giderken…)


Baharın gelişini pastamın üstüne eklenen yeni bir mum haber veriyor
İrkiliyorum üflerken mumlara; “iyi ki gidiyorsun” alkışlarının sesinden
Giden yanıma ağlarken mum islerinde; kalan zamana gülüşün oluyor tuttuğum dilek
Hangim olduğunu bilmesem de bazen
Bir yanım hep sen kaldı…
(Ankara’dan Diyarbakır’a giderken…)

Doğum lekesi bir kez olur sanırdım bedende; sağ baldırımdaki gibi
Çok sonra farkettim kalp atışlarımdaki sillüetini
Ya bir cemre misali ruhuma düşen gamze?
Sahi ilk cemre düştüğü zamandı gelişin değil mi?
Hangim olduğunu bilmesem de bazen
Bir yanım hep sen kaldı…

Bir yirmi sekiz yıl daha yürür mü Seferi bilinmez
Yolun neresinde olduğu muamma
Hangim olduğunu bilmiyordum ya bazen
Yeşillerini giymiş Mezopotamya’mın dizlerinde sallanıyorum şimdi
En sevdiğim serinliğiyle saçlarımı okşuyor
Ve Mardin fısıldıyor o masalı kulaklarıma;
Bir yanın uyanık bir yanın rüyada
Kürtçe düşünür bir yanın Türkçe anlatır öteki
Bir yanın yirmi sekiz, diğeri bastonuyla ayakta duran ak sakallı bir çocuk
Sabah ezanında ağlarken bir yanın, sarhoş bir kahkahada öteki…
Şimdi biliyorum hangim olduğunu
Aslında her yanım sen
Bir yanım hep muhalif sensizliğe…
(Mardin…)