13 Aralık 2008 Cumartesi

yok...



Şimdi anlamsız sessiz ve bir o kadarda çaresizce
Bakıyorum etrafımda olup bitene
Sığdıramıyorum sana olan aşinalığımı yokluğuna
Ve bir türlü adınla sevgiyi aynı satırlara denk getiremiyorum
Git uzaklığımın ufuk çizgilerinde yürü
Ve ben sana bir karış yaklaşmamak için unutuyorum yürümeyi
Bak yine kar yağıyor
Dünyamın buğulanmış camında
Şimdi ne bir kalp ne de içinden geçen bir ok var
Adının baş harfinin geçtiği tüm kelimeleri
Silip attım söylediğim şarkılardan
Öyle benzetmişim ki seni sevdiğim kuşlara
Şimdi kırılmış kanatlarıyla ölümü bekliyor;
Güvercinler ve kırlangıçlar…
Artık güneye göç etmiyor hiçbiri
Kutuplar bile daha sıcak geliyor güneşlendiğin bir sahilden
Bazı şeyler vardır hani
Ne unutulur ne affedilir
Gel gör ki bugün aynı evin duvarlarında ismin ve ihanet
Saklambaç oynuyorlar san ki
İhanet en kuytulara gizlense de
Onu bulup sobeliyorsun
Sonra bir anıt gibi dikiyorsun kalbimde sana açtığım mezarının başına…
Ve yas tutmasam da ardından
Her uyanışımda o anıtın üzerine kurumuş güller bırakıyorum
Ve sonra biraz daha kurumuşlarını bulmaya gidiyorum

Şimdi gül mevsimi de sona erdi…
Artık istemediğin kadar kurumuş gül birikti
Hepsini rüzgârlara bıraktım sahipsiz bir şehre savrulurlar belki
Ne senin ne benim olduğum bir şehir
Tıpkı yokluğun gibi…

(14/02/08—çığlarımın altında kaldığın bir günden…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder