5 Haziran 2011 Pazar

Saklambaç...

Saklambaç oynarken başlamıştı ilk kaygılarım
Yüzümde en ucra yere saklanmanın hınzır tebessümü doğarken
“ya beni bulamazsa” korkusu huzursuz ederdi saklanmışlığımı…
Küçüktüm…

Korkularım vardı; sevinçlerim gibi amaçsız,saf…
Hangi felaket daha büyük olabilirdi ki hep saklı kalma ihtimalinin yanında
Çocuktum…
Gözlerine saklandığım yerde beni unuttuğun güne kadar…

Biriyle göz göze geldiğin her defa; bir ak daha düşüyordu çocukluğuma
Duymadığın her haykırışım kimsesiz bir ıslığa dönüşürken
Bükülen dudaklarımı bir kez daha titretiyordun
Susuzluğumu giderdiğim tuz yaşlarımdan kaldı bu çatlaklar…

Aynaya her baktığında yüzümde o hınzır tebessüm belirirdi
Beni düşündüğün gecelere, uyumak gibi ihanetlerin olurdu sonra
Yükseklik korkularım o gecelerdeki derin uykularından miras…

Bensiz yaşayışlarının çetelesini;
Salya sümüğüme bulanmış gözyaşlarımı sildiğim kazağımın sertleşmiş kolunda tuttum
Oysa bugün hala Seferi’nin pusulasındaki “kuzey”sin
Ve pusulam hep kuzeyi gösteriyor…

Bak gözlerine şimdi;
Utanmadan saklambaç oynayan yaşlı adama bak
Utanmadan gözlerini kapatıp 1’den “Sana” kadar sayışına bak
Unutmuş saklmabaç oyununu;yokluğunun huysuzluğuna bunamış çocuk
Baksana ne diyor;
“önüm, arkam, sağım, solum:” SEN…




2 yorum:

  1. O saklambaç ki; tüm heyecanı en uzun saklanıp sonra birden sobelemektedir... Ve aslında içten içe bulunmayı istemekte...

    YanıtlaSil
  2. bir saklambaç bu kadar mı güzel anlatılır..

    YanıtlaSil